Ali Uğur Aktepe’ye Göre Gelecekte Güvenlikte İnsan Faktörü Azalacak mı?

Dijitalleşmenin hız kazandığı çağımızda güvenlik kavramı da kaçınılmaz olarak dönüşüme uğruyor. Siber tehditlerin artmasıyla birlikte, hem bireysel hem kurumsal düzeyde güvenlik sistemleri yeniden şekilleniyor. Bu dönüşüm sürecinde en çok konuşulan konulardan biri de insan faktörünün gelecekteki rolü. Giderek artan otomasyon, yapay zeka ve makine öğrenmesi uygulamaları, “insanın” güvenlikteki etkisini azaltacak mı sorusunu beraberinde getiriyor.

Uzun yıllardır teknolojinin farklı disiplinlerinde görev almış, yapay zeka ve güvenlik entegrasyonları üzerine çeşitli projelerde bulunmuş biri olarak, bu soruya yanıt verirken sadece teknik veriler değil; sahadaki gerçek deneyimler de dikkate alınmalı.

İnsan Faktörünün Günümüzdeki Rolü

Bugünkü sistemlerde insan faktörü hâlâ belirleyici bir unsur. Tehdit analizleri, sistem kontrolleri, istihbarat değerlendirmeleri ve politika oluşturma süreçleri büyük oranda uzman kişilere bağlı olarak ilerliyor. Ancak bu bağımlılık, beraberinde bazı zafiyetleri de getiriyor. Hatalı kararlar, gecikmeli müdahaleler ya da bilgi eksikliği gibi durumlar, tehditlerin etkisini artırabiliyor.

Bu nedenle birçok kurum, güvenlik süreçlerinde insan müdahalesini en aza indirmek için otomasyon çözümlerine yöneliyor. Algoritmaların hızla gelişmesi ve tehdit tanıma modellerinin gerçek zamanlı hale gelmesi, insan faktörünün rollerinin yeniden tanımlanmasına yol açtı.

ali uğur aktepe, insan faktörü güvenlik, yapay zeka güvenlik sistemleri, gelecekte güvenlik, otomasyon güvenlik alanı

Yapay Zeka ile Dönüşen Güvenlik Yaklaşımı

Güvenlik sistemlerinin karar alma mekanizmalarına yapay zekanın entegre edilmesi, son yıllarda dikkat çeken gelişmeler arasında yer alıyor. Artık tehditlerin tespiti, kategorize edilmesi, risk skorlarının oluşturulması ve hatta ilk müdahale adımları büyük oranda makineler tarafından gerçekleştirilebiliyor.

Sahada yürütülen projelerde gözlemlediğim en önemli değişimlerden biri, güvenlik uzmanlarının görev tanımlarında yaşanan dönüşüm. İnsanlar artık sistemleri manuel olarak kontrol etmektense, algoritmaların çıktıları üzerine stratejik kararlar almakla sorumlu hale geliyor. Bu durum, insan faktörünü tamamen ortadan kaldırmasa da, doğrudan müdahale oranını ciddi biçimde azaltıyor.

İnsan Faktörü Azalırken Güvenlik Artar mı?

Bu soruya net bir yanıt vermek için güvenlik alanındaki başarı kriterlerine bakmak gerekir. Hız, doğruluk ve ölçeklenebilirlik gibi unsurların tamamı, otomasyonun ve yapay zekanın doğrudan katkı sunduğu alanlardır. Bu açıdan bakıldığında, insan faktörünün azaltılması belirli senaryolarda verimliliği artırabilir.

Ancak, burada dikkat edilmesi gereken önemli bir denge unsuru var: İnsan sezgisi, bağlam okuma yeteneği ve etik yargı mekanizması henüz hiçbir yapay zeka modelinde aynı seviyede karşılık bulabilmiş değil. Özellikle çok yönlü tehdit senaryolarında, sosyal mühendislik gibi insan psikolojisini hedef alan saldırılarda, hâlâ insan aklına ve tecrübesine ihtiyaç duyuluyor.

Güvenlikte Hibrid Model Yaklaşımı

Kendi çalışmalarımda sıklıkla uyguladığım yaklaşım, tamamen otomasyon veya tamamen insan kontrolü yerine, iki sistemi entegre eden “hibrid model”dir. Bu modelde yapay zeka sistemleri tehditleri tanımlar, önceliklendirir ve ilk aksiyonları alır. Ardından, kritik eşiklerin aşıldığı durumlarda insan uzmanlara bilgi sunarak stratejik kararların verilmesini sağlar.

Bu yapı, hem sistemin hızını korur hem de insan hatasını minimize eder. Aynı zamanda, insan uzmanlar sisteme sürekli geri bildirim sağlayarak algoritmaların daha doğru öğrenmesini mümkün kılar. Bu yaklaşım özellikle finans, sağlık ve kamu sektöründeki projelerde oldukça etkili sonuçlar doğurdu.

İnsan Kaynağının Gelecekteki Rolü

İnsan faktörü tamamen ortadan kalkmasa da, rollerin ve yetkinlik alanlarının değiştiği açıkça görülüyor. Geleceğin güvenlik profesyonelleri yalnızca teknik bilgiye sahip kişiler olmayacak; aynı zamanda çok boyutlu düşünme becerisine sahip, analitik düşünebilen ve veri odaklı kararlar alabilen uzmanlardan oluşacak. Bu değişim, sadece bilişim alanında değil, eğitimden istihdama kadar birçok süreci doğrudan etkileyecek bir dönüşüm anlamına geliyor.

Bugün güvenlik uzmanları genellikle sistem yapılandırmaları, manuel denetimler ya da siber saldırı sonrası analizlerle meşgulken; önümüzdeki yıllarda daha çok “algoritmalarla iletişim kuran” danışmanlar haline gelecekler. Güvenlik sistemleri giderek daha fazla otomasyona geçerken, bu sistemlerin nasıl çalıştığını anlayabilen, algoritmaların karar verme sürecine yön verebilen ve gerektiğinde insan aklıyla bu kararları sorgulayabilen bir uzman profiline ihtiyaç duyulacak.

Burada öne çıkan en önemli noktalardan biri, algoritmik karar süreçlerini şeffaf bir biçimde analiz edebilme yeteneğidir. Yani bir güvenlik profesyonelinin yalnızca sonucu değil, o sonuca ulaşan süreci de yorumlayabilmesi beklenir. Bu noktada, yapay zekanın çalışma mantığını bilen ama aynı zamanda davranışsal analiz, sistem optimizasyonu ve etik değerlendirme gibi alanlarda da bilgi sahibi olan hibrit uzmanlara ihtiyaç artacaktır.

Kendi yürüttüğüm projelerde karşılaştığım gerçeklerden biri, sistemlerin otomatik olarak sunduğu çözüm önerilerinin her zaman en doğru ya da bağlama en uygun seçenekler olmamasıdır. Bu durum, insan zekasının hâlâ ne kadar önemli olduğunu gösteriyor. Özellikle yapay zeka sistemlerinin eğitildiği veri setlerinde oluşabilecek önyargılar veya eksiklikler, karar kalitesini doğrudan etkileyebilir. Bu nedenle, sistemin sunduğu çözümü sorgulayacak ve gerektiğinde müdahale edebilecek nitelikte uzmanlara her zaman ihtiyaç duyulacaktır.

Bir diğer önemli konu ise etik farkındalık. Özellikle güvenlik gibi hassasiyet içeren alanlarda çalışan uzmanların, yalnızca teknolojiyi değil aynı zamanda bireysel hak ve özgürlükleri de gözetmeleri gerekir. Karar alma sürecinde yapay zekanın önerdiği bir yol, teknik olarak doğru olabilir; ancak etik açıdan bir risk barındırıyorsa, burada devreye insan yargısı girmelidir. Bu da bize, geleceğin güvenlik uzmanlarının teknoloji bilgisi kadar etik bilince de sahip olmaları gerektiğini açıkça göstermektedir.

Ayrıca, iletişim becerilerinin de bu yeni dönemde çok daha önemli hale geleceğini belirtmek gerekir. Güvenlik uzmanları yalnızca makinelerle değil; aynı zamanda kurum içi paydaşlarla, yasal otoritelerle ve hatta son kullanıcılarla etkili biçimde iletişim kurabilmelidir. Özellikle yapay zekanın sunduğu kararların sadeleştirilerek farklı birimlere aktarılması, karmaşık sistemlerin herkes tarafından anlaşılabilir hale gelmesini sağlar. Bu da güvenlik sistemlerinin şeffaflığını ve benimsenmesini artırır.

Son olarak, insan kaynağının sürekli gelişime açık olması, bu alandaki sürdürülebilirliğin temel şartıdır. Yapay zeka ve siber güvenlik teknolojileri hızla değişirken, sabit bir bilgiyle uzun süreli uzmanlık yürütmek mümkün değil. Bu nedenle, geleceğin güvenlik profesyonellerinin sürekli öğrenen, yenilikleri takip eden ve kendini hem teknik hem de stratejik olarak güncelleyen bireyler olması kaçınılmazdır.

Tüm bu başlıklar göz önünde bulundurulduğunda, insan faktörü niceliksel olarak azalsa da, niteliksel olarak çok daha değerli ve vazgeçilmez bir hâle gelecektir. Güvenlik sistemlerinin geleceği, teknoloji ve insan iş birliğinin dengeli, etik ve şeffaf biçimde yürütüldüğü bir çerçevede şekillenecektir.

Ali Uğur Aktepe’ye Göre Gelecekte Güvenlikte İnsan Faktörü Azalacak mı?

Geleceğe dair projeksiyonlara baktığımızda, güvenlik sistemlerinde insan müdahalesinin sayısal olarak azalacağını öngörmek yanlış olmaz. Ancak bu, insanın tamamen sistem dışı kalacağı anlamına gelmiyor. Aksine, insan faktörü daha stratejik, denetleyici ve yönlendirici bir role evrilecek. Tecrübelerime göre en başarılı güvenlik yapıları, teknoloji ile insanın birlikte uyum içinde çalıştığı sistemlerdir. Bu yapıların sürdürülebilirliği, yalnızca yazılım mühendisliği değil; aynı zamanda insan davranışlarını, karar dinamiklerini ve etik sorumlulukları içeren bütüncül bir bakış açısı gerektirir